HAYATIM ALT ÜST OLDU!

     Zamanlama hayatımızda çok önemli bir yer tutar. Herkesin sabah kalma saati farklıdır. Gün içerisinde yapacağı işlerdeki zamanını ayarlama stili farklıdır. Kimisi sürekli geç kalırken, kimisi her işini tam zamanında bitirir. Gideceği yere tam zamanında gider. Mesela, başka bir şehire seyahat edeceğiz diyelim. Uçağımızın kalkma saati vardır ve o saatte orada olmamız gerekir. Ama her zaman geç kalan birileri vardır. Uçak kaçar ve sonra kendileri dışında bir çok şeye kusur bulmaya başlarlar. Bunların en başında trafik gelir. Evet, özellikle İstanbul'da trafik çok yoğundur. Hangi saatlerde daha yoğun olduğu da bir kaza olmadığı sürece bellidir aslında. Ama kimse çıkıp da o valizimi biraz daha erken hazırlamaya başlasaydım demez.Gün içerisinde gözümüz sürekli saattedir. Planlarımız, programlarımız hep ona göre ayarlanmıştır ve geç kalmak istemeyiz. Ama bazı insanlar bunu alışkanlık haline getirmiştir ve sürekli geç kalır. Ve ben dahil olmak üzere bazıları da bu geç kalmayı alışkanlık haline getirenlere gerçekten katlanamaz. En sevdiğim düşüncelerden biri, "10 dakika erken gidiyim, ben bekleyeyim. Yeter ki karşı tarafı bekletmeyeyim" olmuştur. Sonuç olarak "zamanlama" çok önemli ve değerlidir. Bazılarımız kadere inanır ve her şeyin zamanının önceden belirlenmiş olduğunu söyler. Yeri gelmişken söyleyeyim bu insanların hayatta daha az kaygılandığını gözlemliyorum çoğu zaman. Bazen kaderci yaklaşmak gerektiğine ben de inanıyorum. Varoluşsal kaygıyı özellikle de ölmek ve zamanın ilerlemesi konusundaki kaygıları yok edebiliyor. Zamanlama aslında bir sanattır. Fotoğraf tutkunları bazen öyle fotoğraflar çekerler ki müthiş bir zamanlama ve açı gerektirir. 

     Peki zamanlamanın psikolojide ne gibi bir önemi vardır? Bir çok şeyden bahsedebiliriz ama ben depresif duygu durumunun yani sürekli dilimizde olan depresyonun zamanlama ile ilişkisinden kısacık bahsetmek istiyorum. Ne zaman, nerede, nasıl bir sorun ile karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Bazen bir anda çok ağır travma yaratabilecek bir olayla karşılaşıyoruz. Bazen ise, daha hafif şiddetli bizi üzebilecek bir durumla karşılaşıyoruz. İşte tam da bu noktada, bunlara nasıl tepkiler veriyoruz? 

     Trafikte giderken öndeki araba yavaş bir şekilde geri geri gelip arabanıza mı çarptı? Yoksa işe gitmek için evden çıktığınızda ayağınız takılarak düştünüz ve kolunuzu mu incittiniz? Ya da çok sevdiğiniz bir arkadaşınızdan beklenmedik bir tepki mi aldınız? Bunlar gibi bir çok örnekle örnek sayabiliriz. Bir de şunlara ne dersiniz? Trafik kazasından sonra ayaklarınızı mı hissetmiyorsunuz? İçinizden "Allah korusun" dediğinizi duyar gibiyim. Daha hiç bir şey söylemedim. Çok sevdiğiniz bir yakınınız mı vefat etti? Yüz bin lira borcunuz varken çok güvendiğiniz patronunuz sizi işten mi çıkardı? 

      Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde şuradan yola çıktım; genellikle insanların altta yatan düşüncelerinde ve bazen de dillerinde hep aynı şey var, "Hayatım alt üst oldu". Peki biz neler karşısında bu cümleyi kuruyoruz? Yukarıda ilk olarak saydığım tarzda durumlar karşısında da bu cümleyi kuruyorsak, orada bir sıkıntı var demektir. Ama onları yaşadıktan sonra ikinci saydıklarımı düşünerek "Ucuz atlattım" cümlesini kuruyorsak travmaları karşılama konusunda yolumuza iyi bir şekilde devam ediyoruz anlamına gelir. Unutmamalıyız ki, nefes aldığımız ve yaşadığımız sürece başımıza her an her şey gelebilir. "Hayatım alt üst oldu" gibi cümleleri çok sık kullanan kişileri düşünmeye ve bu konuda bir değişime davet ediyorum.

     Bu arada "Onu üzmeyen bir şey beni üzebilir", yani ben belki kolumun incinmesine de o kadar üzülebiliyorum, üzülünce daha çok rahatlıyorum gibi inanışları bence bir kenara bırakmalısınız. Bir sevdiğinizin kaybında söylediğiniz cümleyle bir arkadaşınızın sizi yarı yolda bırakmasında söylediğiniz cümle aynıysa burada bir hata vardır. Belki de eksiklik. "Hayatınız gerçekten ne zaman alt üst olur?" sorusunun cevabını kendinize vererek bu değişime başlayabilirsiniz. Sevgiler☺ 

Yorumlar

Popüler Yayınlar